—MİMARİ AÇIKLAMA RAPORU —
MİLAS HAKKINDA
Milas, Anadolu’nun güneybatısında Muğla ilinin en büyük ikinci ilçesidir. Yüzölçümü 235.224 hektardır. Türkiye’nin en uzun kıyı şeridine sahip olan Muğla, Milas Güneybatı Anadolu’nun denize açılan kapısı niteliğindedir. İlçe sınırları içinde bulunan Milas-Bodrum havalimanı, Milas’a 10 km uzaklıktadır. Milas, Akdeniz iklim kuşağındadır. Yazlar sıcak ve kurak, kışlar ılık ve yağışlıdır.
Milas geçmişi ile bir tarih ve kültür kentidir. İlk çağlarda Karia uygarlığının en önemli kenti olmuştur. Antik çağlardaki adıyla Mylasa olarak bilinmektedir. Tarihte iki kez, Karia ve Menteşe beyliği döneminde başkentlik yapmıştır. Geçmişten bu zamana kadar birçok uygarlığın hüküm sürdüğü bir kenttir. Bugün Milas ve çevresinde bu uygarlıklardan kalma çok sayıda tarihi eser bulunmaktadır. Milas geçmişten günümüze farklı uygarlıkların ve farklı kültürlerdeki insanların barış içinde yaşadığı bir tarih kentidir.
Milas’ın tarihinde 27 antik kent kurulmuş ve bu kentlerden günümüze İasos, Labranda, Euromos ve Herakleia antik kentleri gelmiştir. Ayrıca günümüze kadar tüm elemanlarıyla ayakta kalabilen tek mezar anıt olan Gümüşkesen Mezar Anıtı, Bodrum’da bulunan ve dünyanın yedi harikasından biri sayılan Moseleum’dan esinlenerek yapılmış olup onun bir minyatürüdür. Roma dönemine ait su kemerleri, Menteşe Beyliği kenti olan Beçin’de o döneme ait eserleriyle ayakta durmaktadır. Buna ek olarak bölgede Osmanlı ve Selçuklu döneminde ait yapılar bulunmaktadır.
GENEL YAKLAŞIM
Milas nüfusunun zamanla artması ve eski şehir yerleşkesinin ihtiyaçları karşılayamaması doğrultusunda ilçedeki yerleşim genel itibariyle Muğla-Bodrum karayolu doğrultusunda (güney aksında) genişlemiştir. Yerleşimin genişlemesiyle güney bölgede aynı zamanda “okul bölgeleri“ oluşmuştur; proje arsasının yakın çevresinde ve güneyinde çok sayıda eğitim yapısının bulunduğu gözlemlenmiştir. Proje arazisinin kuzey tarafında ise ilçe merkezi yer almaktadır. Bu doğrultuda; alan kuzey güney doğrultusunda yarı açık agora etrafında yer alan parçalı kütleler ile örgütlenmiştir. Batı tarafında kalan Atatürk Caddesi, Kuzeyde ve güneyde yer alan Şair Ulvi Akgün Caddesi araziye ana yaklaşım noktalarıdır. Çevre konut dokusu ve eğitim yapıları ile ilişkisi nedeniyle yapı çevresi rekreatif yeşil alanlar olarak düzenlenmiştir.
MİMARİ KURGU
Agora: Eski Yunan kentlerinde çoğu bir forumdaki gibi portiklerle çevrilmiş çarşı ya da toplantı alanı. Seçim, yargılama gibi önemli kamu olaylarının da gerçekleştiği bir alan olan agora, bu anlamda kentin merkezi durumundaydı ve çevresinde önemli kamu yapıları yer alırdı.*
Stoa: Gezinti ve toplantı alanı oluşturacak büyüklükte antik portik ya da çatılı sütun dizisi.*
Kuzey-güney doğrultusunda oluşturulan yarı açık meydan; antik dönem agora ve stoa tipolojisinin yorumlanarak hayata geçirilmiş halidir. Bu yarı açık alan Milaslılar için bir toplanma ve etkinlik alanı olarak kurgulanmıştır. Avlu kurgusu, kuzey-güney bağlantısının yanı sıra Zekeriya Gümüşkesen Caddesi uzantısına ve arsanın doğusundaki kentsel boşluğa doğru açılarak zenginleştirilmiştir. Avlu, amfi ve sosyal-kültürel alanların da etkisiyle belediye hizmet binasının sadece ihtiyaç durumunda gidilen bir bina kimliğinden uzak olmasının yanı sıra, canlı ve sosyal bir kimliğe bürünmesi hedeflendi. Ortalama sıcaklık ve iklim koşulları göz önünde bulundurulmuş, kullanıcıların optimum konfor düzeyine erişebilmeleri adına ekolojik yaklaşımlar sergilenmiştir.
MİMARİ DİL
Milas’ın geniş tarihi birikiminde birçok antik kent ve mimari çeşitlilik barınmaktadır, ancak bu mimari ve kentsel doku çeşitliliğinde bazı benzer yapısal elemanlar göze çarpar. Proje, dış yeşil kabuğundaki sıralı kemer dokusuyla Milas kent merkezi ve ilçe sınırları çevresinde karşımıza çıkan Ağa Camii, Baltalı Kapı, Firuzbey Camii, Herakleia-Latmos antik kenti kalıntıları, İasos antik kenti kalıntıları ve antik su kemerleri benzeri farklı örneklerde sıkça göze çarpan kemer strüktürlere göndermede bulunur. Kemerler günümüz teknolojisi sayesinde; sadece bir imge değeri olmaktan kurtulup çelik/taşıyıcı bir strüktüre dönüşmektedir. Kemerler-genişliklerine göre-içerideki meydanlara, sokaklara veya kütlelerin girişlerine referans verir. Bunu yanı sıra agora üzerindeki bitkilendirilmiş örtüyü de, kemer strüktürden referans alan çelik taşıyıcılar üstlenir.
Yeşil kabuk örtüsüne bitkilerin eklemlenmesini sağlayacak olan dikey strüktür, Milas yöresinin başta gelen zanaatlarından biri olan dokumacılığa gönderme yapacak şekilde, “dokuma tezgahı“ izlenimi verir. Kemer strüktürde yer alan çelik halatlara asılan bitkiler yapının dört mevsim yaşayan ve doğal döngüye ayak uyduran, renk değiştiren, nefes alan, doğayla bütünleşen bir yapı olmasını sağlar.
Dış kabukta kullanılan kentsel imge değeri yüksek, çağa ait olan ‘sentez kemer strüktür’ mimari dili; kabuk içerisinde kendisini geri çekerek primitif mimari öğelere dönüşür.
EKOLOJİK TASARIM YAKLAŞIMI
Günden güne dünyamızdaki kaynakların tüketim oranı hızla artıyor ve buna bağlı olarak çevre kalitesi yıldan yıla düşüyor. Fiziksel çevre koşullarına uygun olmayan yapıların bu olumsuz istatistiklerdeki payı büyüktür; bu projelerde büyük oranlarda enerji israfı görülür.
Olumsuz örnekler yaygındır: İç mekânda sera etkisi yaratan geniş cam cephelerin kusuru sürekli çalıştırılan yapay havalandırma sistemleriyle kapatılır. Doğal havalandırma desteğiyle nefes alan binalar azınlıktadır, yapay havalandırma sistemlerinin doğal havalandırma desteği olmadan tek başına varoluşu enerji israfına, atmosferin kirletilmesine ve küresel ısınma gibi sorunlara neden olur. Mevcut olan güneş ışığının sağladığı doğal aydınlatma gündüz vakitlerinde ofis vb. ortamlar için yapay aydınlatmaya büyük destek vermeye uygun olmasına rağmen genel olarak bundan faydalanılmaz; bu durum elektrik israfına neden olur. Yapı bünyesi içerisinde gri suların ve yağmur sularının depolanıp kullanılmasıyla su kullanımında gözle görülür oranda tasarruf etmek mümkündür.
Yeryüzünün tasarım kapasitesini göz önünde bulundurmalı ve gelecek nesilleri düşünerek tasarımlarda ekoloji faktörünü ön planda tutmalıyız.
Ekolojik tasarımlar çevreden başlar, çevreye yüksek oranda uyum sağlamayı gerektirir. Bu tasarımların sisteminde üretim, kullanım ve yeniden kullanım, geri dönüşüm veya doğayla bütünleştirme basamakları yer alır. Projedeki nihai ölçüt; bu basamakların başarılı bir şekilde birbirini takip etmesi ve yapının doğal çevreyle yüksek oranda bütünleşmesidir.
Ekolojik tasarım ilkeleri takip edilerek tasarlanan yapıdaki yeşil kabuk; iç mekânlarda ve meydanda gölge ve serinlik etkisi yaratır: Kabuk yüzeyindeki bitkiler sokak seviyesinde çevredeki hava sıcaklığını, özellikle yaz aylarında, 5 dereceye kadar düşürebilir. Yazın yapraklar bitki ile bina arasında hava akımı oluşturacak ve baca etkisi ve terlemeyle soğutma meydana getirecektir. Kabuktaki bitkilendirme güneş ışığını yüksek ölçüde emecek ve yansıtacaktır. Kalanı ise bitkilerin arasından geçecek ve bina yüzeylerine ulaşacaktır. Kabuk; içerisindeki havanın sıcaklığını düşürür ve iletkenlik ve filtreleme yoluyla ısı kazanımlarını azaltır. Bu, Milas’ın sıcak yaz aylarında kavurucu sıcağından korunmak ve iç mekânları yapay sistemlerle soğutmak için daha az enerji kullanımı demektir.
Asfalt ve beton benzeri güneş enerjisini yüksek oranda soğuran maddelerin kentlerde yoğun oranda kullanılması, kent çevresinde ısı adaları oluşmasına neden olur; bu sebeple kentsel çevrelerdeki ortalama sıcaklık kentsel olmayan çevrelere oranla daha fazladır. Bu olumsuz ısı adası etkilerinin proje ve yakın çevresinde minimize edilmesi adına yeşil çatılara yer verildi ve yapı gabarisi düşük tutuldu. Yeşil çatılar ısı adası etkisini azaltarak havalandırma ve soğutma için gerekli olan yenilenebilir olmayan enerji miktarını azaltacaktır. Yeşil çatılar yapı yüzeyinde etkin bir soğutma sağlamasının yanı sıra sağlıklı bir mikro iklim oluşturduğu da bir gerçektir: araştırmalar 150 metrekarelik bir bitki yüzeyinin bir kişiye 24 saat yetecek kadar oksijen üretebildiğini göstermektedir**. Yeşil çatı ve yeşil kabuk kurgusuna ek olarak ısı adası etkisini indirgemek adına yapı ölçeğinde kütlelerin tasarımında hava akışı sağlayacak şekilde açıklıklar ve boşluklar oluşturuldu.
Yağmur sularının kanallara boşaltılmak yerine geri kazanılması doğrultusunda çatılarda yağmur suyu toplama sistemi oluşturuldu; yeşil çatı örtüsünden süzülen sular depolarda toplanarak klozetlerde ve yeşil alanların sulanmasında kullanılacaktır.
Yeşil kabuğun taşıyıcısı olan çatı strüktürüne yarı şeffaf fotovoltaik paneller yerleştirildi; bu paneller üzerine ışık düştükçe fotonların yarattığı kinetik enerjiyi elektrik enerjisine çevirmesi yoluyla çalışır. Panellerden üretilen elektrik enerjisi yapıda kullanılan toplam enerjinin bir kısmını karşılayacak; %56-86 oranında transparanlık değerine sahip 1000 kWp üretim gücündeki fotovoltaik panellerin 400 metrekaresi senede 2500 kWh kadar enerji üretebilir. Ayrıca yarı şeffaf olması sebebiyle avluları, yeşil çatıları, dıştaki yeşil kabuğun iç yüzeylerini ve iç mekanları güneş ışığından mahrum bırakmaz.
Kütlelerin dış cephelerinde yer yer “yaşayan beton***“ yüzeyler düşünüldü: Bir yıl içinde betonun üzerindeki yeşil çimento, cephe yüzeyinde yeşil bir patına oluşturur. Diğer yeşillendirilmiş cepheler ve dıştan müdahale gerektiren dikey bahçelerden farklı olarak, yaşayan organik betonlar tüm cephenin veya seçilmiş bölümlerin kapsanmasını sağlar ve kendi yüzeyinde doğrudan büyümeyi destekler.
Yaşayan beton, binanın yapısal yüzeyine uygulanan bir sandviç gibi üç katmandan oluşur: Birincisi, yapıyı su sızıntısından koruyan su geçirmez bir tabakadır. İkinci tabaka, organizmaların büyümesini desteklemek için yağmur suyunu emen ve tutan iç biyolojik mikroyapıya sahiptir. Son tabaka gözenekli bir kaplamadır, ilk su geçirmez tabakanın tersine çalışır, yağmur suyunu yönlendirir ve büyümeyi optimize etmek için biyolojik tabakada tutar. Malzemenin estetik potansiyeline ek olarak, atmosferik karbondioksiti emer ve azaltır, ayrıca yalıtım malzemesi-termal regülatör görevi görür.